İYİ Parti Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen uluslararası anlaşmalar üzerinde yaptığı konuşmada iktidarın dış politikasını eleştirerek, “yarım yamalak ideolojilerden beslenen, diplomasinin referanslarından uzak tavırlara dış politika demek mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
“Dış politikadan bahsedebilmek için dış âlemle ilişkilerinizde belirli bir şekilde yapılandırılmış bir vizyonunuzun, esnek ama aynı zamanda tutarlı bir bakış açınızın, eklemlenmiş adımlarınızın, diplomasinin normlarına uygun bir davranış kalıbınızın olması gerekir” şeklinde konuşan Sezgin, diplomasinin referanslarından uzak ve savruk tavırlara dış politika demenin mümkün olmadığını belirterek, dış politika yerine uluslararası ilişkiler kavramını kullanmayı tercih ettiğini belirtti.
Son yıllarda Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinin cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş şekilde iğdiş edildiğini ve uluslararası camiadaki itibarının yıpratıldığını belirten Sezgin, “Millî güvenliğimiz hiçbir dönemde son yıllardaki kadar tehdit ve risk altına sokulmamıştır. İktidar, uluslararası ilişkilerde "değerli yalnızlık" üretmeyi bile becerememiş, ortaya çıka çıka sarsıcı bir itibarsızlık kalmıştır” şeklinde konuştu.
İYİ Partili Sezgin’in konuşmasından satır başları şöyle:
“İktidar önce diplomatik akıldan koparak ilişkileri bozuyor, sonra itfaiyeci olarak diplomasiyi devreye sokuyor”
- Sayın Çavuşoğlu bugün bir gazetede yayınlanan söyleşisinde Mısır, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelere diplomatik atak yapılacağından söz etmektedir. Diplomasinin temel görevi en zor koşullar altında dahi ilişkilerin bozulmamasını sağlamak, olumlu bir denge temin etmektir. Oysa iktidar, önce diplomatik akıldan koparak ilişkileri bozmakta ve ülkeye bu bozulan ilişkilerin maliyetini yaşattıktan sonra itfaiyeci olarak diplomasiyi devreye sokmaktadır, ekonominin karşılaştığı felaketin seyrine göre de iktidarın diplomasi esnekliği artmaktadır. Tabii, böyle durumlarda diplomasinin tek başına yeterli olmadığını da görüyoruz.
“İktidar birçok konuda ülkeye boyun eğdirmektedir”
- Gelinen noktada iktidar, tüm uluslararası muhataplarımızla berbat ettikleri ilişkileri onarmaya çalışmaktadır. Biz; BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail'le ilişkilerimizdeki yanlış pozisyonu yıllardır her zeminde vurguladık. Bugün, iktidar, bu ülkelerle ilişkileri onarmaya çalışmaktadır; bunu yaparken de hiçbir şey olmamış gibi, millî güvenliğimiz ve ulusal çıkarlarımız bu süreçte hiçbir zarar görmemiş gibi davranmaktadır.
“Bu iktidar ağır maliyetler yaratan ama hesap vermeyen bir iktidardır”
- Muhataplarımızla ilişkilerimizdeki tutarsızlıklar ve yalpalamalar, ulusal çıkarlarımız ve millî güvenliğimiz açısından önemli risk ve maliyetler yaratmıştır. Bu iktidar ağır maliyetler yaratan ama hesap vermeyen bir iktidardır. Demokrasi, hesap verebilirliğin, şeffaflığın yönetimi demektir. Özgürlükçü demokrasinin erdemi de budur. Beceriksizliklerinizin, hatalarınızın hesabını vermediğiniz sürece demokrasiden söz etmek mümkün olabilir mi?
“15 Temmuz’un baş aktörlerinden BAE ile yakınlaşmayı ne tetikledi?”
- 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki en önemli aktörlerden olduğu söylenen Birleşik Arap Emirlikleri'yle bugünkü yakınlaşmayı hangi gelişme tetiklemiştir? BAE'nin 15 Temmuzun arkasında olmadığı mı ortaya çıkmıştır? BAE bunun için özür mü dilemiştir? 15 Temmuzun müsebbipleriyle ilgili olarak milletimiz bugüne kadar iktidar tarafından yanıltılmış mıdır? İktidar BAE'yle ilişkilerinin hangi döneminde hata yapmıştır, hangi döneminde milletimizi yanlış bilgilendirmiştir? Tabii, benzer soruları Mısır, İsrail ve Suudi Arabistan'la yeniden yakınlaşma çabaları bağlamında da sorabiliriz.
“Normalleşmeye karşı değiliz, yıllardan beri "ulusal çıkar" kavramını esas alın diyen biziz”
- Bu ülkelerle ilişkilerimizin normalleşmesine karşı olduğumuz sakın ha sanılmasın, öyle bir şey söz konusu değil, diplomasi elbette işletilmelidir. Hezeyanlarla, hayal ve heyecanlarla, mazi hasreti artıklarıyla, risk ve tehditlerle dolu bir dış politikayı aklı başında hiç kimsenin tercih etmeyeceği aşikârdı. Yıllardan beri "ulusal çıkar" kavramını esas alın diyen bizleriz. İktidarın da bu anlamda aklını başına almasından ve uluslararası ilişkilerimizin onarılmasından sadece ve sadece memnuniyet duyarız. Ancak, bunları yaparken iktidarın sorumsuz şekilde işin içinden sıyrılmasına müsaade etmeyeceğimizi de hesap ve sual sormayı sürdüreceğimizi de bilmenizi isteriz.
“Kaçıkçı davası, cinayeti işleyen devlete, yani faile devredildi”
- Cemal Kaşıkçı meselesinde vatandaşımızı, insanımızı utandıran, itibarımızı aşındıran gelişmeler yaşanmaktadır. BAE gibi Suudi Arabistan'la olan ilişkilerde de iktidar tarafından izah edilemeyen bir manevra gerçekleştirilmiştir. İktidar, delilleri ortaya koyarak cinayetin sorumlusunun Suudi Arabistan olduğunu bütün dünyaya avazı çıktığı kadar bağırdıktan sonra dava cinayeti işleyen devlete yani faile devredilmiştir. Olan, ekonomimize, ihracatımıza olmuştur.
“Suudi Arabistan’la normalleşme için hukuk anormalleştirildi”
- Suudi Arabistan'la ilişkilerimizi anormalleştirmiştiniz, şimdi onu normalleştirmek için hukuku anormalleştiriyorsunuz. Adaleti ve hukukun üstünlüğü anlayışını bir defa daha çiğniyorsunuz. Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan yöneticilerine hitaben "Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor; bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir." demişti. Madem hukuku ve bu milletin onurunu savunmaya devam edemeyecektiniz neden Suudi Arabistan ve yöneticilerinin üzerine bu denli fütursuz şekilde gittiniz? Madem husumet yaratmayı tercih ettiniz, ihracatçılarımız ve müteahhitlerimiz başta olmak üzere ülkemize ekonomik boykot uygulanmasına neden oldunuz, şimdi neden davayı Suudilere devrediyorsunuz? Neden uluslararası gözlemcilerin nezdinde "Türkiye'yi daha cesur sanıyorduk" kanaati yaratılmasına, itibarımızın aşındırılmasına müsaade ediyorsunuz? Bunların hesabını ve izahını vermeyecek misiniz?
“Antalya ve İstanbul görüşmelerini takdir ediyoruz, denge politikasını doğru sürdürün, biz de sizi destekleyelim”
- İktidar, Ukrayna meselesinin başlangıcında da bazı hatalar yapmıştır. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısından önce gerginlik hat safhadayken "Arabulucu oluruz" diye ortaya çıkmıştı, sonra Sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle kolaylaştırıcı rolüyle yetinmiştir. Biz "arabulucu" lafını ısrarla kullanmanıza karşı müteaddit defalar tepkimizi ortaya koyduk, hatta bu "arabulucu" lafını kullanmadan önce Dışişleri Bakanlığıyla istişare ettiniz mi diye eleştirdik, Sayın Bakan’a da sorduk, yanıt alamamıştık. Ben arabuluculuk iddialarının savrulduğu o günlerde, bu tür tekliflerin ancak stajyer devlet adamları tarafından yapılabilecek nitelikte egzersizler olduğunu belirtmiştim. Hiçbir hesap yapmadan böyle bir açıklamada bulunulmuş olmasını hâlâ eleştiriyorum ama bu demek değildir ki Türkiye sorunların çözümüne katkıda bulunamaz. Antalya ve İstanbul görüşmelerini takdir ediyoruz, bu imkânı sağlayarak iyi yaptınız. Türkiye'nin kendi çıkarlarını koruyacak şekilde, adım adım hazırlanmış bir plan dâhilinde, istikrar üreten bir ülke kimliğiyle, bölgedeki huzura ve gerilimin düşmesine katkıda bulunmasına kim itiraz edebilir. Denge politikasını, suçluyla mağduru birbirinden iyice ayırarak sürdürün, biz de sizi destekleyelim. Ama sakın yeniden savrulmayın, bir hataya düşmeyin.
“Montrö ve NATO’da olduğu gibi, aklınız başınıza sonradan geliyor”
- Geçmişte yaptığınız yanlışlar, sorumsuzca kullandığınız sözler, sonradan başımıza risk ve tehditlerin gelmesine neden olmuştur. Montrö'yle ilgili hoyrat eleştirileriniz bunun bir örneğidir. Eleştirdiğiniz Montrö Antlaşması'nın ve sözcülerinize aşağılattırdığınız NATO'nun önemi Ukrayna savaşıyla birlikte bir defa daha ortaya çıkmıştır. Neden aklınız başınıza sonradan geliyor? Neden bu yarattığınız maliyetlere katlanmak zorundayız?
“Müzakere çabalarınızı, müzakere turizmi promosyoncusu noktasına taşımayın”
- Ukrayna ile Rusya arasında anlamlı müzakereler yapılmasına, bu tür diplomatik buluşmalara seviniriz. Ama lütfen, çabalarınızı müzakere turizmi promosyoncusu noktasına taşımayın; bu konuda ölçüyü kaçırmamak gerekir. Savaşın vahametine uygun, vakur bir tutum benimseyelim ve bundan şaşmayalım. Ayrıca kötü niyetli, saldırgan tarafların diplomatik süreçleri karşı tarafı suistimal etmek ve/veya zaman kazanmak için kullandığını, bunun tarih boyunca birçok örneği olduğunu da hatırda tutalım.
“Rusya’ya karşı ambargodan bir Rıza Zarrab vakası çıkmaması için dikkatli olun”
- Rusya'ya karşı uygulanan ambargodan Rıza Zarrab türü bir olayla doğrudan veya dolaylı yollardan istifade etmek isteyenler çıkacaktır. Rusya'ya uygulanan yaptırımlardan arsızca rant elde edilmesine göz yummayalım. Bunlar bize fayda sağlamaz, aksine zarar verir, çok ters teper.
“Putin’in Ukrayna’yı işgal girişimi, tarihe kara bir leke olarak geçecek”
- Putin yönetimi Ukrayna'yı işgale yeltenerek çok büyük bir yanlış yapmıştır, suç işlemiştir. Hele ki Bucha başta olmak üzere, yaşanan sivil ölümleri, işlenen suçlar tarihe kara bir leke olarak geçecektir. Rusya'nın savaş suçu, insani hukuk suçu işlediğine dair iddialar çok kuvvetli gözükmektedir. Başkan Putin takıntı hâlinde kendi çarpık söylemine mahkûm olmuş durumdadır. Önümüzdeki dönemde daha da vahim suçlar işlemesi hâlinde tutumumuzun ne olacağını şimdiden belirlemek durumundayız. İktidarı böyle bir elzem hazırlık gereği içinde maalesef görmüyoruz, onun için şimdiden uyarıyoruz.
“Dış politika, kukla oyunu değildir, rasyonel çerçevede ele alınmalıdır”
- Sözcülerinizin medyada, kamuoyunda dile getirdiği "ABD Rusya'yı tuzağı düşürdü, NATO üzerinden Rusya'yı kışkırtarak Ukrayna'ya girmesini sağladı." gibi sözler gerçeği yansıtmamanın ötesinde gerçekliği çarpıtarak doğru tavır alınmasını da önlemektedir. Rusya gibi büyük bir ülkeden, uzun geleneği olan bir devletten bahsediyoruz. Böyle bir ülke tuzağa düşerse ancak kendi yöneticilerinin hatasıyla ve tercihleriyle düşer, başka bir ülkenin düşürmesi mümkün değildir. Dış politika bazılarının sandığı gibi bir kukla oyunu değildir. Rusya'nın bir kukla gibi yönlendirilmesi, ABD'nin onu kandırıp Ukrayna'ya saldırtması gibi bir senaryo olası değildir. Karar alma sürecinde hata yapmamak için bu meseleyi rasyonel bir çerçevede değerlendirmek gerekir. Türkiye'nin mevcut durumda izlemesi gereken politika da aklın ve uzun vadeli ulusal çıkarlarımızın rehberliğinden şaşmamalıdır.
“Batı’yla yeniden yakınlaşmak için jeostrateji yeterli değildir, demokrasi ve adalet sistemi onarılmalıdır”
- Türkiye'nin tercihi her hâlükârda demokrasi coğrafyası olmalıdır. İktidar Batı'yla yeni bir yakınlaşma arayışına girmiştir. Ukrayna savaşıyla birlikte yakınlaşma çabaları hızlanmıştır, hatalarınızı onarmak için Batı'yla ilişkilerimizi düzeltmeye çalışıyordunuz. "Rusya'nın, Ukrayna'ya saldırısıyla bu iş daha kolay gerçekleşir." diye düşünmek yanlış olacaktır. Jeostratejik konumumuzun önemi unutulmuştu, şimdi daha iyi idrak ediliyor. "Bize mahkûmlar, ne istesek alırız." düşüncesi hataya sürükler. Demokrasi ve insan hakları alanında gerekli gelişmeleri kaydetmeden, Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerinin kalitesini ülkemizin büyüklüğüne yaraşır bir şekilde onarmak mümkün değildir. Uluslararası alanda yapılan hataları, bizim yıllardan beri söylediklerimizi yeni uygulamaya başlayarak düzeltmeniz tek başına yeterli olmaz. Mutlaka ve mutlaka Türkiye'nin, demokrasisinin ve hukuk devleti kalitesinin de onarılıp yükseltilmesi gerekmektedir.
“S-400 belasından kurtulmak için EUROSAM ile müzakereler önemli”
- Fransa'da geçtiğimiz hafta sonu seçimler oldu, öngörüler ikinci turda Macron'un kazanması istikametindedir. Umuyorum ki seçimlerden Türkiye-Fransa ilişkilerinin, Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin daha da zorlaşmasına katkıda bulunacak bir sonuç çıkmaz, karşılıklı olarak başlatılan yumuşama süreci iyi bir şekilde sonuçlanır. Fransa da Türkiye de gereksiz gerginlikler yaratmamaya özen göstermelidir. Bu meyanda, SAMP/T füzelerini üreten EUROSAM ile iş birliğine geri dönülecek olması sevindirici bir haberdir. Hem savunma sanayimizin teknolojik kapasitesinin gelişmesi ufku bağlamında hem de S-400 belasından şu veya bu şekilde kati olarak kurtulmamıza vesile olabilmesi için SAMP/T füzeleriyle ilgili olarak İtalya ve Fransa'yla, EUROSAM'la müzakerelerin yıllardan sonra yeniden başlatılmış olması olumludur. Türkiye, orta ve uzun vadede bu projenin eşit ağırlıklı, sahici bir ortağı hâline gelebilecektir.
Bugüne kadar S-400'leri müteaddit defalar gündeme getirdim hem komisyonlarda ilgili bakanlar nezdinde hem de Genel Kurulda. Bugün S-400'ler ülkemiz için büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bunun teknik ve siyasi açıdan ne denli yanlış bir tercih olduğunu defaatle vurguladık. Bu yanlış boyutlarına ek olarak, bugün Ukrayna savaşıyla hava sahamızı Rus malzemesi ve teknolojisiyle korumaya kalkışmanın sakıncaları çok daha net şekilde ortaya çıkmıştır.
“Hükümetler yanlış yapabilir, ama AK Parti sistematik şekilde yapıyor”
Hükûmet etmek tercih yapmak demektir; bazı tercihler hatalı olabilir, hükûmetler yanlışlar yapabilir. Biz yanlışların sistematik hâle getirilmesine, yanlış varsayımlarla hareket edip, her defasında yanlış sonuçlar yaratılmasına ve bu sistematik hata şablonunun maliyetinin millete ve itibarımıza yüklenmesine itiraz ediyoruz. İktidarın yeni bir savrulmasıyla, uluslararası ilişkilerdeki normalleşme çabalarının akamate uğramamasını temenni ediyorum. İktidara aman dikkatli, özenli olun, biraz olsun milleti düşünün.
Yorum Yazın