‘23 Nisan, bu ülkedeki her çocuğun üzerine doğar doğmaz iliştirilen ve oradan asla alınamayacak bir bağımsızlık hediyesidir.’ (Alıntı)
Benim adım Nisan 12 yaşındayım.
Bu köşenin sahibi Şenol Babacan’ın kızıyım.
İsabeyli Ortaokulu’nda 7. sınıfta okuyorum.
Okulumu, öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı çok seviyorum.
Bu arada babam bugün köşesini bana ayırıp ‘bugün köşem senin ne yazarsan yaz evlat’ dedi.(İtiraf edeyim ben bu makaleyi yazdıktan sonra birkaç yerini düzenlememe yardımcı oldu.)
*
Bu Perşembe 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.
Ama maalesef hepinizin bildiği gibi Korona virüs salgını dolayısıyla aylardan beri okula gidemiyoruz.
Bu sene TBMM’nin 100. Kuruluş yılı olduğundan eğer okullar açık olsaydı coşkulu kutlamalar yapacaktık.
Olsun! Biz çocuğuz. Okulda olmasak bile Atatürk’ümüzü ve bizlere armağan ettiği bu bayramı asla unutmayacağız.
Bu sene bayramımızı evlerimizde ve balkonlarımızda kutluyoruz..
Atatürk ve silah arkadaşları iyi ki bu vatanı kurtarıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşlar ve bize bu güzel günü armağan etmişler.
Çok teşekkürler Atatürk’üm.
*
Ben şimdi size biraz ailemi tanıtayım;
Annemin adı Bilge…(O bizim ailemizin biricik meleği)
Babam da Şenol…( İyilik adamı)
Benim yaramaz mı yaramaz, tatlı mı tatlı iki erkek kardeşim var.
Çağan ve Sinan
Çağan ilkokul 4. sınıfa,Sinan ise kreşe gidiyor.
Az kalsın unutuyordum, son günlerde evimizin bahçesine gelen ve bizi hiç bırakmayan (babamı zor ikna ederek) evlatlık aldığımız kedimiz Zeytin var.
*
Dilerseniz şimdi size, şu karantina günlerinde bir günümün nasıl geçtiğini anlatayım;
Sabah kalkıyorum,kahvaltımı yapıyorum, sonra EBA TV’den dersimi dinliyorum.
Benden hemen sonra Çağan’ın dersi başlıyor. Beraber onu dinliyoruz. Evimizin bahçesinde annemi çıldırtana kadar yaramazlık yapıyoruz. Ardından ben, babam ve anneme kahve yapıyorum.
Ha bu arada annem benim ve kardeşim Çağan’ın yaptığı kahveye bayılır. Onlar kahvelerini içerken bizde bahçedeki dut ve erik ağaçlarından dut ve erik yiyoruz.
Komşumuz Ali amcamızı uyandırıyoruz. Uyandırıyoruz dediysem de odasının penceresi açık oluyor biz de oradan su fışkırtıyoruz. Kapısını çalıyoruz.
Kendisi yılanlardan çok korktuğu için Sinan sık sık yılan sesi çıkarıp onu korkutmaya çalışıyor.
Sonra odalarımıza çekilip biraz kitap okuyup biraz da tekrar yapıyoruz.
Yemek hazırlıkları, aile sohbetleri biraz da Survivor vs. derken, uyku saatimiz geliveriyor.
Biz her ne kadar uyumak istemesek de babam ve annemin öğütleriyle tıpış tıpış uyumaya gidiyoruz.
Diş fırçalamasıydı,pijamaları giymesiydi derken bir bakmışız rüyadan rüyaya geçiş yapıyoruz.
Ha unutmadan her gece uyumadan dualar ediyoruz.
Hepinizin tahmin ettiği gibi en büyük duamız bu kötü günlerin bitmesi.
En büyük dileğim de bir an önce okuluma geri dönmek.
*
Sanırım bu kadar yeter.
Babam yazılarına devam etsin ben de evdeki öğrenciliğime geri döneyim artık.
Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperim.
Hoşça kalın.
Sağlıkla kalın.
Ama mutlaka bu virüs bitinceye kadar evde kalın…